5 Temmuz 2016 Salı

Bendeki "Yazı"



Eğer yazacaksam birşeyler oluyor bana...O gece sabaha kadar uyuyamıyorum mesela, arka fonda sürekli bir hüzün havası, kulağımda ilham perisinin kanat çırpışı, gözlerimde ise kelimelerin dansı...
Konuşamıyorum, resmen konuşursam herşeyi berbat edecekmişim gibi geliyor: Herhangi bir yerde duraklarsam eyvah! "Bir adet virgül(,) noktalama işaretleri hanenizden düşülmüştür, bu arada şaşkınlığınız ünlemin (!) dengesini bozdu ve o da yuvarlandı yazınızdan, onu da kaybettiniz " şeklinde otomatik bir ses kaydı sürekli söylenip, tehdit ediyor sanki beni, "hisset, bekle, geleceğim zamanım var" diyor resmen..
Peki diyorum susmaktan öte köy yok, dokuz köyden kovulmuşum... Düzgün hitabet ve kendini yazarak anlatmak dışında herşey yalan olmuş hayatımda...Sımsıkı sarılıyorum suskunluğa, kaleme, kağıda, sabıra ve sükunetle fısıldıyorum "Beni bırakma"
Yıldızlara takılıyor gözüm, Ay'a sevgiyle bakıyorum...Yakamoz ihaneti yaşatıyor bana bir yaz gecesinde; Ay beni aldatıyor, denizle...Sevgilisi ve en yakın dostunu alt alta üst üste yakalamış birinin preslenmiş iç organlarının acısını hissediyorum içimde... Tutup fırlatıyorum aşkı ceset barındırmayan denize, öfkeyle...
Sancılar içinde kıvranırken doğuyor Güneş... Yorgun ve kızıl bir ışık hüzmesi el uzatıyor Dünyama, çenemden hafifçe tutuyor ama bakmaya zorluyor aslında ve sonra ; Al işte diyor, Al sana ihtiyacın olan aydınlık...Sitem ediyor kırgın gözlerle
"Ben hergün senin için vardım" ve devam ediyor, 'Ay'çiçekleri diyor, Günebakan diye anıldığında anlarsın sandım.
Ahhh Güneş! Sen aşkı Ay'ın çiçekleri sana bakarken öğrendin, yakamozu da sen kaybettin...
Güneş öfkeyle parlayıp gözümü kamaştırırken : Ben senin acılarının intikamını aldım...Ay'ın bir yüzü karanlık ve ben senin karanlıkta görünmeyen yüzünü aydınlığa çıkardım...Hadi şimdi birazda sen düşün bakalım?
       
                                                       ...azazine...

11 Haziran 2016 Cumartesi

Bendeki "Şarkı"

"Kelimelerin anlamlarını ahenkle dans ettiren kadın" dedi bana, sustum. Oysa ben sadece okumayı sevmeyenlerin arasında yazmayı tercih eden bir muhalif olduğumu düşünüyordum.
Yazdıkları okunmayan bir yazar, söyledikleri dinlenmeyen küçük düşünür'düm. Bahar gelse de papatyadan taç yapsam, kirazdan küpeler taksam, hanımeli kokusunu doyasıya ciğerlerime doldursam gibi hayallerim vardı ve hayattaki beklentilerim bunlardan ibaretti, ne kadar büyüyebilirdim ki?
Eskimeyen "eski zaman" bendim işte...Boş bakışlarda anlam aradım, bilmediğim lisanda bakıyor insanlar,kabullendim...Biri bana mektup yazsın, o kadar gerçek olsun ki mürekkebi yer yer dağılsın...Yaşadıklarını bıraksın hissetiklerini, yaşadıklarının hissettirdiklerini yazsın. Tükenmez kalemin ucu gibi sivri dilliyim üstelik ne daktilo ne de his sahibiyim...Ondan da vazgeçtim...
İnsanlar...Hırtı pırtı mırıldanıyor, bangır bangır melodilerin vicdanın sesini bastıracağını, kendinden kaçacağını sanıyorlar oysa ruhun karanlık sesini bir tek plak cızırtısının dindirebildiğini bilmiyorlar, ne büyük kayıp...
Kendinden kaçarken kendine yakalanmak gibi bir soru:
"Hangi şarkıyla anmak istersin bu günkü halini?"

                               ...azazine...

14 Nisan 2016 Perşembe

Bendeki ''Deniz''


Kandırıldık Üstad(!)

Motorlar maviliklere sürülmedi aslında çünkü maviliğini paylaştı gökyüzü...
Güzel günler tabelasındaki mutluluğa ne kadar kaldı?
Bir çocuk her zaman susturulmak için ağladı, insanlar sevilmek uğruna sevdi... Altı boş 'seviyorum'lar yüzünden etrafa enkazlar yığıldı...
Yağmurların hepsi rahmet değildi, sadece Dünya fazla kirliydi...
Deniz' ler hayırlı evlat anasını bağrında besleyen ve deniz anaları paylaşmanın en güzel anlatım biçimi bölünerek çoğaldığından...
Umudun sebebi kainat o yüzden diyorum ya insanları sektir at...
Umudumun Can'ı, canıma umut olanı, hayatımın denizlere karıştırılanı... 
Neyse'ler, keşkeler ve aslında her şey gökyüzünün ufuk çizgisinde denizi parmak ucu tutmasıyla başladı...

...azazine...

6 Mart 2016 Pazar

Bendeki ''Bilir Kişi''


Hayatı sokak hayvanlarından öğrenmek lazım belki de çünkü herhangi bir yere ait olmamanın, her yer benim demek olduğunu en iyi bilen canlılar onlar.
Dünya'nın tapusu yok klişesinin ispatıdır, bir kaldırım taşına uzanmış köpekle göz göze gelmek ve gerinip tekrar uykuya dalmasını izlemek. Kedinin uzanamadığı ciğere mundar demesi gibi senin asla ulaşamayacağın yerde uykuya dalan kedinin fotoğrafını çekmek için zor şartlar altında söylene söylene yaklaştığında, planlarını alt üst ederek o kedi kalkacak ayağa, hürmetli hayvanlardır sonuçta :)Tatlı bir tebessüm belirecek yüzünde, gerilmiş alnında çizgiler görünecek, gözlerin hafif kısılırken, kelebekler çıkacak kozasından...
Sabah alarmı yerine horoz sesi duyamazsın bu şehirde, ateş böcekleri bile şehrin ışıltısına yenik düşmüş ama sen aldırma...Bırak kendini toprağa, izin ver dolansın yapraklar saçlarına, bir dereden hiç su içtin mi mesela? Ciğerlerine dolan oksijeni hissettin mi? Hiç tanımadığın birinin kapısını çalıp konuşmak isteyecek kadar yalnızlıktan bezdin mi? Sokakta şarkı söyleyen herhangi birine alkışlarla yada dans ederek eşlik ettin mi? Bir filme saatlerce ağlamak, beğendiğin her kitaptan vedalaşarak ayrılmak, hayatın imla kurallarına uymamak gibi stabil devam ettin mi hayatına? Çantanda her daim fazladan bir kahve fincanı bulundurmayı düşündün mü hiç, hatır gönül işi bizim ki üstelik herkes sever garantiyi...Bırak çağlasın akarsular yatağında...Denizleri, kıyıları, kuşları çokta abartmamak lazım aslında, hele doğayı hiç alet etmeyin sahte aşklara...Heee bu arada unutmadan, aşk çok hasta düşürüldüğü için yataklara...Boyama kitabıdır belki de hayat, bazen tek gerçek eksik olan boyalarındır, bazen de boyayı taşırdığın için sadece kendine kızgınsındır...Kim bilir?
...azazine...

21 Şubat 2016 Pazar

Bendeki "Büyü"

Şehir küsmüş tepelerine...
Deniz gökyüzüyle kavga etmiş kurşuni bir mavilikte.
Kuşlar uçakları ve uçurtmaları suçlamış uçmanın telif hakkı bende diye...
Sarı çiçeğe sormuşlar, cevap vermemiş, 
Papatya tek cümleyle isyan etmiş ''değer mi seni sevmeyen uğruna canıma kast etmene?''
Kış güneşine aldanan erik ağacı bir kez daha yenilmiş yalancı mevsime...
Tonlarca lafı güzaf bir şehre yığılmış, kapısı kapatılmış, harfler terk etmiş alfebeyi, kelimeler ise intiharın eşiğinde dilinde binbir küfürle...
Ağır depresyon hafif meşrep kahkahalarla kamufle edilmiş, bacak bacak üstüne atan bir kadın tüm dikkatleri üzerine çekmiş, düzen değişmiş...
En inandığı yerde kandırılan, en bildiği soruda yanılan, en güvendiği tarafından vurulan, en sevdiğinden yara alan belli ki acısı kendisinden büyük olan, rimelleri parmakları arasında oynadığı ayakkabısının kırık topuğuna damlayan ve sessizce ağlayan kadını kimse farketmemiş... Beklemiş...Beklemiş...Bakmış, kimse gelmemiş, sonra O da, yok olmayı tercih etmiş...
Hokus...
Pokus...

                                                                        ...azazine...

4 Şubat 2016 Perşembe

Bendeki "Hatıra"

Gizli özneden öteye gidememişim herhangi bir cümle de...Saklı, gizli sevilmişim de sevenin ciğerimi söküşüne tanıklık etmişim. Beynimi kıvrımlarına kadar yemişim, yüreğimi azat etmişim. Sayfalarca yazmış, ama konuşmaktan vazgeçmişim. Sırtını duvara yaslamaya, dinlenmeye izin vermeyen hayata sırtımı döndüm bende..."Bak şurada boşluk var buda bıçak, fazla bekletme, vur gitsin"diye yer bildiriminde bulundum, yoruldum...Tek bir sahne var gözlerimin önünde,  onlarca senaryo arasında tek bir sahne...Deniz kenarındayım, sırtımdan vurulmuş, kumlara gömülen dizlerim üzerine yığılmışım, son vuranı görmemişim, gözlerimi zor açıp kapatıyorum, iki kürek kemiğim arasındaki bıçak hareket etmesin diye sırtımı dik tutuyorum, sarsılmışım ama daha yıkılmamışım...Can havliyle gökyüzüne bakıp, kuşlara göz kırpıyorum, yavru bir karetta karetta ile göz göze geliyorum, kumları avuçlarımda sıkıyorum...Şey, ben daha fazlasını hatırlamıyorum...
                                                                          ...azazine...

31 Ocak 2016 Pazar

Bendeki "Kayıp"


İzledim uzaktan, sonra yakından baktım...İnanamadım ama martılar dalgalarla ağız dalaşında hemde denizin tam ortasında...
Dünyanın çivisi çıkmış, çivi çiviyi söker mantığında...
Korktum, gecenin karanlığında...Öfkem gerilmiş çarmıha...Ben derin bir yarayı kanattım, bu lugat çıktı ortaya...
İllegal mutluluklar, legal ölümlere göre fazla davetkar...Bir kadın var, bir kadın ki kahkahasından acısını asla anlayamayacaklar...Çicekli mendillere silerken gözyaşını, açan çicekler yüzünden bahar sanacaklar...
Hayat bu neresinden tutarsan tut, ciğerlerini dolduran nefesten ibaretsin...Birgün herhangi bir sebepten ölüp gideceksin...Yeni nesil oyunları çözemeyeceksin, bazen seni içinde neden öldürdüklerini bilemeyeceksin, sebepsiz terkedileceksin ama ne olursa olsun cehennemin ateşini burdan götüreceksin...Yıldızlar cirit atarken gökyüzünde sen kaybolmayı seçensin...Ben kaybetmeye alışığım ama sen daha önce hiç kayboldun mu? sorusunun cevabını istemesen de öğreneceksin...
...azazine...

27 Ocak 2016 Çarşamba

Bendeki "Yara"



Önce defnettim kendimi o yüzden kelimelerim ''define adası'' gibi...Bazen fersah fersah yakınım, ıssızlıktan kaçan, sessizliği yırtanım, kalabalıklara karşı tek başınaymış feryadım, en çok kendime, haddini bilmez isyanım...Sağ gösterip sol vurmadım, aksine şeffaftım... Yarama bak diyeni de, gizleyeni de, yaralamadım yani uzun zamandır insandım. Herkesi kendim gibi sandım.
Tuttuğunu koparan dendiğinde koltukları kabaranlardan hiç olmadım çünkü tutup kopartılan hiçbir şey ile gurur duyamazdım. Savaşa endekslenmiş zihinlerde uçuşan açık avdım, avcıya değil ama kurda kandım. İnsanların bunca yalanına nasıl inandım? Anladığımda ise saflığıma şaşırıp kaldım. Küllerinden doğan Anka kuşunu rol model olarak aldım, insan ilişkilerinde kuruş hesaplarıyla uğraşmadım, vicdan muhasebelerinde ise hesabı tutturamayanlardan hiç olmadım. Zamanın beni haklı çıkardığı anlık hatalarım da oldu elbet, öyle zamanlarda çok sonradan istemesem de kazandım. Oysa haklı olmak değil, mutlu olmaktı tek amacım, yara bandı gibi dolandım yaralandım...
...azazine...

25 Ocak 2016 Pazartesi

Bendeki ''Sus''


Bilmediğin bir dilin diksiyonu düzgün sunucusu gibisin sevdiğim, hiç gitmediğin bir şehrin sokaklarında emin adımlarla kaldırımları arşınlayan yerli halk tavrında cesaretin...
Ben mucizeyi seninle öğrendim...
Altın kafese konulduğunda vatanım diyen bülbülüm o yüzden, özgürlüğünden vazgeçip, göçmeyi reddeden asi kırlangıç, kanatları kırık kız kulesine esir düşmüş, denize hasret martı... Batamayan karabatak, yatamayan hacı yatmaz...
Sustum...Gitmek için değil, sevmek için sustum...
Bir kaldırıma oturup saatlerce ağladım, koca şehre kafa tuttum, rüzgara karşı durdum, sustum...
Korktum, ölüme meydan okudum, kendi kendime defalarca sordum, sorguladım, yargıladım, senaryolar yazdım, kendim çaldım kendim oynadım ama yine bangır bangır sustum...
İçim yandı, çiğerim acıdı, kalbim sızladı gene sustum...
İsyan ettim, dua ettim, çiçekleri suladım, kedileri sevdim, sokaktaki çocuklarla sohbet ettim yine sustum...
Kahkahalar attım, lugata yeni küfürler ekledim, inancımı, umudumu kaybettim yine sustum...
Hasta oldum, üşüdüm, ateşler içinde adını sayıkladım yine sustum...
Sevmediğini yudumlarken hatırladım, sevdiğin birşeyi yerken gülümsedim eee ben zaten seni hiç unutmadım...

Tabiata aykırıydım, farkına varılmadım.
...azazine...

22 Ocak 2016 Cuma

Bendeki ''Hikaye''



Sağ elle tutulan sol kulak çınlamasına sebep; tiz bir çığlık, şen bir kahkaha, boş hayallerin kıyısında köpük köpük bir dalga...Falcıların falları yalan, feraha çıkılacak olan ''3 vakte kadar'' ömrünün yetmediği zaman...İncir çekirdeği, fındık kabuğu bahaneler, alfabenin yetersiz kaldığı bir harman, hasat zamanı birikmiş acılar sana kalan, ben ise sevda diyene kanan, masalları gerçek sanan, mutlu sonlara inanan...Tüm hikayeler bir imtihan ama alınan notlar saçma sapan.
Ben denizin sevmediği kızı, karaya oturan...Gökkuşağının kaybolan rengi, varken bile yok sayılan...Bir yara ki sızım sızım sızlayan, hikayesi sondan başlayan...Ve çok sonradan yorumlanan:

Cenazelere gülmek, doğumlara ağlamak gerek...
Hayat zincirlerden, zincirler halkalardan ibaret...
Martıya dert anlatmak, denize atlamak demek...

...azazine...