5 Temmuz 2016 Salı

Bendeki "Yazı"



Eğer yazacaksam birşeyler oluyor bana...O gece sabaha kadar uyuyamıyorum mesela, arka fonda sürekli bir hüzün havası, kulağımda ilham perisinin kanat çırpışı, gözlerimde ise kelimelerin dansı...
Konuşamıyorum, resmen konuşursam herşeyi berbat edecekmişim gibi geliyor: Herhangi bir yerde duraklarsam eyvah! "Bir adet virgül(,) noktalama işaretleri hanenizden düşülmüştür, bu arada şaşkınlığınız ünlemin (!) dengesini bozdu ve o da yuvarlandı yazınızdan, onu da kaybettiniz " şeklinde otomatik bir ses kaydı sürekli söylenip, tehdit ediyor sanki beni, "hisset, bekle, geleceğim zamanım var" diyor resmen..
Peki diyorum susmaktan öte köy yok, dokuz köyden kovulmuşum... Düzgün hitabet ve kendini yazarak anlatmak dışında herşey yalan olmuş hayatımda...Sımsıkı sarılıyorum suskunluğa, kaleme, kağıda, sabıra ve sükunetle fısıldıyorum "Beni bırakma"
Yıldızlara takılıyor gözüm, Ay'a sevgiyle bakıyorum...Yakamoz ihaneti yaşatıyor bana bir yaz gecesinde; Ay beni aldatıyor, denizle...Sevgilisi ve en yakın dostunu alt alta üst üste yakalamış birinin preslenmiş iç organlarının acısını hissediyorum içimde... Tutup fırlatıyorum aşkı ceset barındırmayan denize, öfkeyle...
Sancılar içinde kıvranırken doğuyor Güneş... Yorgun ve kızıl bir ışık hüzmesi el uzatıyor Dünyama, çenemden hafifçe tutuyor ama bakmaya zorluyor aslında ve sonra ; Al işte diyor, Al sana ihtiyacın olan aydınlık...Sitem ediyor kırgın gözlerle
"Ben hergün senin için vardım" ve devam ediyor, 'Ay'çiçekleri diyor, Günebakan diye anıldığında anlarsın sandım.
Ahhh Güneş! Sen aşkı Ay'ın çiçekleri sana bakarken öğrendin, yakamozu da sen kaybettin...
Güneş öfkeyle parlayıp gözümü kamaştırırken : Ben senin acılarının intikamını aldım...Ay'ın bir yüzü karanlık ve ben senin karanlıkta görünmeyen yüzünü aydınlığa çıkardım...Hadi şimdi birazda sen düşün bakalım?
       
                                                       ...azazine...

11 Haziran 2016 Cumartesi

Bendeki "Şarkı"

"Kelimelerin anlamlarını ahenkle dans ettiren kadın" dedi bana, sustum. Oysa ben sadece okumayı sevmeyenlerin arasında yazmayı tercih eden bir muhalif olduğumu düşünüyordum.
Yazdıkları okunmayan bir yazar, söyledikleri dinlenmeyen küçük düşünür'düm. Bahar gelse de papatyadan taç yapsam, kirazdan küpeler taksam, hanımeli kokusunu doyasıya ciğerlerime doldursam gibi hayallerim vardı ve hayattaki beklentilerim bunlardan ibaretti, ne kadar büyüyebilirdim ki?
Eskimeyen "eski zaman" bendim işte...Boş bakışlarda anlam aradım, bilmediğim lisanda bakıyor insanlar,kabullendim...Biri bana mektup yazsın, o kadar gerçek olsun ki mürekkebi yer yer dağılsın...Yaşadıklarını bıraksın hissetiklerini, yaşadıklarının hissettirdiklerini yazsın. Tükenmez kalemin ucu gibi sivri dilliyim üstelik ne daktilo ne de his sahibiyim...Ondan da vazgeçtim...
İnsanlar...Hırtı pırtı mırıldanıyor, bangır bangır melodilerin vicdanın sesini bastıracağını, kendinden kaçacağını sanıyorlar oysa ruhun karanlık sesini bir tek plak cızırtısının dindirebildiğini bilmiyorlar, ne büyük kayıp...
Kendinden kaçarken kendine yakalanmak gibi bir soru:
"Hangi şarkıyla anmak istersin bu günkü halini?"

                               ...azazine...

14 Nisan 2016 Perşembe

Bendeki ''Deniz''


Kandırıldık Üstad(!)

Motorlar maviliklere sürülmedi aslında çünkü maviliğini paylaştı gökyüzü...
Güzel günler tabelasındaki mutluluğa ne kadar kaldı?
Bir çocuk her zaman susturulmak için ağladı, insanlar sevilmek uğruna sevdi... Altı boş 'seviyorum'lar yüzünden etrafa enkazlar yığıldı...
Yağmurların hepsi rahmet değildi, sadece Dünya fazla kirliydi...
Deniz' ler hayırlı evlat anasını bağrında besleyen ve deniz anaları paylaşmanın en güzel anlatım biçimi bölünerek çoğaldığından...
Umudun sebebi kainat o yüzden diyorum ya insanları sektir at...
Umudumun Can'ı, canıma umut olanı, hayatımın denizlere karıştırılanı... 
Neyse'ler, keşkeler ve aslında her şey gökyüzünün ufuk çizgisinde denizi parmak ucu tutmasıyla başladı...

...azazine...

6 Mart 2016 Pazar

Bendeki ''Bilir Kişi''


Hayatı sokak hayvanlarından öğrenmek lazım belki de çünkü herhangi bir yere ait olmamanın, her yer benim demek olduğunu en iyi bilen canlılar onlar.
Dünya'nın tapusu yok klişesinin ispatıdır, bir kaldırım taşına uzanmış köpekle göz göze gelmek ve gerinip tekrar uykuya dalmasını izlemek. Kedinin uzanamadığı ciğere mundar demesi gibi senin asla ulaşamayacağın yerde uykuya dalan kedinin fotoğrafını çekmek için zor şartlar altında söylene söylene yaklaştığında, planlarını alt üst ederek o kedi kalkacak ayağa, hürmetli hayvanlardır sonuçta :)Tatlı bir tebessüm belirecek yüzünde, gerilmiş alnında çizgiler görünecek, gözlerin hafif kısılırken, kelebekler çıkacak kozasından...
Sabah alarmı yerine horoz sesi duyamazsın bu şehirde, ateş böcekleri bile şehrin ışıltısına yenik düşmüş ama sen aldırma...Bırak kendini toprağa, izin ver dolansın yapraklar saçlarına, bir dereden hiç su içtin mi mesela? Ciğerlerine dolan oksijeni hissettin mi? Hiç tanımadığın birinin kapısını çalıp konuşmak isteyecek kadar yalnızlıktan bezdin mi? Sokakta şarkı söyleyen herhangi birine alkışlarla yada dans ederek eşlik ettin mi? Bir filme saatlerce ağlamak, beğendiğin her kitaptan vedalaşarak ayrılmak, hayatın imla kurallarına uymamak gibi stabil devam ettin mi hayatına? Çantanda her daim fazladan bir kahve fincanı bulundurmayı düşündün mü hiç, hatır gönül işi bizim ki üstelik herkes sever garantiyi...Bırak çağlasın akarsular yatağında...Denizleri, kıyıları, kuşları çokta abartmamak lazım aslında, hele doğayı hiç alet etmeyin sahte aşklara...Heee bu arada unutmadan, aşk çok hasta düşürüldüğü için yataklara...Boyama kitabıdır belki de hayat, bazen tek gerçek eksik olan boyalarındır, bazen de boyayı taşırdığın için sadece kendine kızgınsındır...Kim bilir?
...azazine...

21 Şubat 2016 Pazar

Bendeki "Büyü"

Şehir küsmüş tepelerine...
Deniz gökyüzüyle kavga etmiş kurşuni bir mavilikte.
Kuşlar uçakları ve uçurtmaları suçlamış uçmanın telif hakkı bende diye...
Sarı çiçeğe sormuşlar, cevap vermemiş, 
Papatya tek cümleyle isyan etmiş ''değer mi seni sevmeyen uğruna canıma kast etmene?''
Kış güneşine aldanan erik ağacı bir kez daha yenilmiş yalancı mevsime...
Tonlarca lafı güzaf bir şehre yığılmış, kapısı kapatılmış, harfler terk etmiş alfebeyi, kelimeler ise intiharın eşiğinde dilinde binbir küfürle...
Ağır depresyon hafif meşrep kahkahalarla kamufle edilmiş, bacak bacak üstüne atan bir kadın tüm dikkatleri üzerine çekmiş, düzen değişmiş...
En inandığı yerde kandırılan, en bildiği soruda yanılan, en güvendiği tarafından vurulan, en sevdiğinden yara alan belli ki acısı kendisinden büyük olan, rimelleri parmakları arasında oynadığı ayakkabısının kırık topuğuna damlayan ve sessizce ağlayan kadını kimse farketmemiş... Beklemiş...Beklemiş...Bakmış, kimse gelmemiş, sonra O da, yok olmayı tercih etmiş...
Hokus...
Pokus...

                                                                        ...azazine...

4 Şubat 2016 Perşembe

Bendeki "Hatıra"

Gizli özneden öteye gidememişim herhangi bir cümle de...Saklı, gizli sevilmişim de sevenin ciğerimi söküşüne tanıklık etmişim. Beynimi kıvrımlarına kadar yemişim, yüreğimi azat etmişim. Sayfalarca yazmış, ama konuşmaktan vazgeçmişim. Sırtını duvara yaslamaya, dinlenmeye izin vermeyen hayata sırtımı döndüm bende..."Bak şurada boşluk var buda bıçak, fazla bekletme, vur gitsin"diye yer bildiriminde bulundum, yoruldum...Tek bir sahne var gözlerimin önünde,  onlarca senaryo arasında tek bir sahne...Deniz kenarındayım, sırtımdan vurulmuş, kumlara gömülen dizlerim üzerine yığılmışım, son vuranı görmemişim, gözlerimi zor açıp kapatıyorum, iki kürek kemiğim arasındaki bıçak hareket etmesin diye sırtımı dik tutuyorum, sarsılmışım ama daha yıkılmamışım...Can havliyle gökyüzüne bakıp, kuşlara göz kırpıyorum, yavru bir karetta karetta ile göz göze geliyorum, kumları avuçlarımda sıkıyorum...Şey, ben daha fazlasını hatırlamıyorum...
                                                                          ...azazine...

31 Ocak 2016 Pazar

Bendeki "Kayıp"


İzledim uzaktan, sonra yakından baktım...İnanamadım ama martılar dalgalarla ağız dalaşında hemde denizin tam ortasında...
Dünyanın çivisi çıkmış, çivi çiviyi söker mantığında...
Korktum, gecenin karanlığında...Öfkem gerilmiş çarmıha...Ben derin bir yarayı kanattım, bu lugat çıktı ortaya...
İllegal mutluluklar, legal ölümlere göre fazla davetkar...Bir kadın var, bir kadın ki kahkahasından acısını asla anlayamayacaklar...Çicekli mendillere silerken gözyaşını, açan çicekler yüzünden bahar sanacaklar...
Hayat bu neresinden tutarsan tut, ciğerlerini dolduran nefesten ibaretsin...Birgün herhangi bir sebepten ölüp gideceksin...Yeni nesil oyunları çözemeyeceksin, bazen seni içinde neden öldürdüklerini bilemeyeceksin, sebepsiz terkedileceksin ama ne olursa olsun cehennemin ateşini burdan götüreceksin...Yıldızlar cirit atarken gökyüzünde sen kaybolmayı seçensin...Ben kaybetmeye alışığım ama sen daha önce hiç kayboldun mu? sorusunun cevabını istemesen de öğreneceksin...
...azazine...

27 Ocak 2016 Çarşamba

Bendeki "Yara"



Önce defnettim kendimi o yüzden kelimelerim ''define adası'' gibi...Bazen fersah fersah yakınım, ıssızlıktan kaçan, sessizliği yırtanım, kalabalıklara karşı tek başınaymış feryadım, en çok kendime, haddini bilmez isyanım...Sağ gösterip sol vurmadım, aksine şeffaftım... Yarama bak diyeni de, gizleyeni de, yaralamadım yani uzun zamandır insandım. Herkesi kendim gibi sandım.
Tuttuğunu koparan dendiğinde koltukları kabaranlardan hiç olmadım çünkü tutup kopartılan hiçbir şey ile gurur duyamazdım. Savaşa endekslenmiş zihinlerde uçuşan açık avdım, avcıya değil ama kurda kandım. İnsanların bunca yalanına nasıl inandım? Anladığımda ise saflığıma şaşırıp kaldım. Küllerinden doğan Anka kuşunu rol model olarak aldım, insan ilişkilerinde kuruş hesaplarıyla uğraşmadım, vicdan muhasebelerinde ise hesabı tutturamayanlardan hiç olmadım. Zamanın beni haklı çıkardığı anlık hatalarım da oldu elbet, öyle zamanlarda çok sonradan istemesem de kazandım. Oysa haklı olmak değil, mutlu olmaktı tek amacım, yara bandı gibi dolandım yaralandım...
...azazine...

25 Ocak 2016 Pazartesi

Bendeki ''Sus''


Bilmediğin bir dilin diksiyonu düzgün sunucusu gibisin sevdiğim, hiç gitmediğin bir şehrin sokaklarında emin adımlarla kaldırımları arşınlayan yerli halk tavrında cesaretin...
Ben mucizeyi seninle öğrendim...
Altın kafese konulduğunda vatanım diyen bülbülüm o yüzden, özgürlüğünden vazgeçip, göçmeyi reddeden asi kırlangıç, kanatları kırık kız kulesine esir düşmüş, denize hasret martı... Batamayan karabatak, yatamayan hacı yatmaz...
Sustum...Gitmek için değil, sevmek için sustum...
Bir kaldırıma oturup saatlerce ağladım, koca şehre kafa tuttum, rüzgara karşı durdum, sustum...
Korktum, ölüme meydan okudum, kendi kendime defalarca sordum, sorguladım, yargıladım, senaryolar yazdım, kendim çaldım kendim oynadım ama yine bangır bangır sustum...
İçim yandı, çiğerim acıdı, kalbim sızladı gene sustum...
İsyan ettim, dua ettim, çiçekleri suladım, kedileri sevdim, sokaktaki çocuklarla sohbet ettim yine sustum...
Kahkahalar attım, lugata yeni küfürler ekledim, inancımı, umudumu kaybettim yine sustum...
Hasta oldum, üşüdüm, ateşler içinde adını sayıkladım yine sustum...
Sevmediğini yudumlarken hatırladım, sevdiğin birşeyi yerken gülümsedim eee ben zaten seni hiç unutmadım...

Tabiata aykırıydım, farkına varılmadım.
...azazine...

22 Ocak 2016 Cuma

Bendeki ''Hikaye''



Sağ elle tutulan sol kulak çınlamasına sebep; tiz bir çığlık, şen bir kahkaha, boş hayallerin kıyısında köpük köpük bir dalga...Falcıların falları yalan, feraha çıkılacak olan ''3 vakte kadar'' ömrünün yetmediği zaman...İncir çekirdeği, fındık kabuğu bahaneler, alfabenin yetersiz kaldığı bir harman, hasat zamanı birikmiş acılar sana kalan, ben ise sevda diyene kanan, masalları gerçek sanan, mutlu sonlara inanan...Tüm hikayeler bir imtihan ama alınan notlar saçma sapan.
Ben denizin sevmediği kızı, karaya oturan...Gökkuşağının kaybolan rengi, varken bile yok sayılan...Bir yara ki sızım sızım sızlayan, hikayesi sondan başlayan...Ve çok sonradan yorumlanan:

Cenazelere gülmek, doğumlara ağlamak gerek...
Hayat zincirlerden, zincirler halkalardan ibaret...
Martıya dert anlatmak, denize atlamak demek...

...azazine...

20 Ocak 2016 Çarşamba

Bendeki ''Acı''



Ağır dramalara mahkum etmişim kendimi

Tüm kapıları kapatıp,suskunluğumu mühürlemişim dudaklarıma

Sessiz, kimsesiz ve melankolik tavırlarda, müebbet bir aşk yaşamışım tek kişilik...

Susmuşum yerli yersiz, terk etmişim kelimeleri...

Vazgeçmişim, beni ben yapan her şeyden.

Ağlamaklı tablolara önce resmimi çizmiş, sonra içindeki acılara bir güzel oturup ağlamışım, yine kendimle baş başa...

Tek bir kalemle karalamışım hayatımı baştan aşağı, birde altını çizmişim kırmızı kalemle AŞK diye...

Kimsenin bilmediği, bilse de anlayamayacağı

Dipsiz bir kuyu açmışım hayatımda...

Kapanmayacak her yaranın altına imzamı atmışım

Derin yaralar kapansa da, izleri yakar insanın canını, bilsem de, KANATMIŞIM!

Kimseye dokunmamış zararım,dokunmasın diyeydi ya zaten tüm çabam,

Kendi kendimi oymuşum iğneyle, çuvaldızı da uzak tutmuşum başkalarından

Ben, hatalara üç maymunmuşum...UNUTMUŞUM!

Kimse unutmamış oysa, üstelik herkes görmüş, duymuş ve bilmiş...

Ben hayatımı ateş çemberi içine sığdırıp

Zaman ifadesi olan saatimi bozmuşken insanlar geniş zamanlarda yol almış

Herkes aynadaki yüzden utanmayacak kadar fütursuzken

Ben yaptığım her şey için kendi kabuğumda

Sadece kendime KIZMIŞIM!

Şizofrenik yenilgilerde kırılmış kolum kanadım UÇAMAMIŞIM!

Mazoşist düşüncelerde kendim için noktasız cümleler kurmuşum

Ben tüm bunlarla meşgulken, hayat akıp gitmiş parmak uçlarımdan...

İçimdeki umut, kendi gençliğinde dayamış şakaklarına aşkın kurşununu

Sonra da can vermiş göz göre göre değmez kollarda

Tesellisiz bir acı bu...

AŞK!!!! BAŞIN SAĞ OLSUN...Bende

...azazine...

19 Ocak 2016 Salı

Bendeki ''Doğru''



Hayat yaşanan tecrübelerse ve önemli olan ders çıkarmaksa, ben ders notlarımla düştüm bu yola...Siz affettiğiniz için dur durak bilmiyor bazı hatalar, siz sustuğunuz için daha da derinlerde birikiyor çığlıklar, siz korktuğunuz için normalleşiyor içten içe yıkımlar o yüzden hayat değil enkaz kaldırma çalışmaları içinde yer alıyorsunuz...

Kimse üzülmesin mi?
Üzülsün arkadaş! Sen üzülürken sana sadece uzaktan acıdılar...
Kimse ağlamasın mı? Ağlasın arkadaş! Sen değil miydin gözyaşlarını tek başına silen, sesin çıkmasın diye eliyle ağzını kapatan?
Bırak düşe kalka büyüsün herkes...

Evet siz affettiğiniz için adalet arar olduk...
Evet siz affettiğiniz için mutsuzluğunuz paçalarınızdan akıyor...
Evet siz affeder gibi, unutur gibi yaptığınız için sonu yok acılarınızın...
Kusura bakmayın ama sürünerek yaşamaktansa ayakta ölmeyi tercih ettim ben...Cesaret edemediğinizi yaptım, sizinde kalmak için bin bir bahane bulduğunuz kapalı kapıyı önce açıp sonra çarpıp çıktım KENDİM İÇİN(!)
Beni ben yapan değerlerime sahip çıktım, kendi hayatımda adaleti sağladım...Bu zorlu ve acıyla harmanlanan yolun sonunda ahkam kesmiyorum yani...Ve işte şimdi diyorum ki 'adaletten bahsedebilirim...' Her şey kabullenmekle başlıyor aslında, vazgeçmek bile...


...azazine...

15 Ocak 2016 Cuma

Bendeki ''Veda''


Vedalar en çok tren garlarına yakışıyor gibi geliyor bana, heybetli kapılarından girip peronlara doğru yürürken ağır adımlarla, ayrılığın genzi yakan kokusu işliyor damarlarına...Dinlemesini bilenlere ''gide gele yoruldum'' diye isyan eden trenlerin sesinde kaybolmayı çok seviyorum ben mesela...
İbreti alemdir aslında; Tıkır tıkır ilerleyen ayrılığın son durağını hatırlatır, ölümün provasıdır bir nevi ,zaman yolculuğunda...
Sevdalar havai fişekler gibi gösterişli, kısa süreli ve vedalar, şekerli sakız tadında ama havada...Ne adam gibi gelmeyi bildik ne de tam gitmeyi...Eksildik, eksiltmeyi de iyi bildik...Tavan arasına saklanmış eski bir kadın ansiklopedisi gibiydik...Hiç değişmedik... Havva' nın teziydik, Adem' in sınavına denk geldik...
 ...azazine...

13 Ocak 2016 Çarşamba

Bendeki "Yol"


Geçtim karşısına hayatın, son hazırlıkları tamamladım,valizime bir kaç parça umutta attım, sürükleyerek taşıdığım valizi yere bıraktım, arada sevinç çığlıkları attım, kollarımı açtım, gözlerimi kapadım, evet işte hazırdım...Sevdiğim kitapları sokaktaki çocuklara dağıttım, en beğendiğim rujumu çöpe attım, şapkamı taktım, gökyüzüne baktım...Şemsiyeyi kapı ardına son anda bıraktım...
Meşhurdur kaybolmalarım, sonra yeniden yol bulmalarım... Ama bu kez başka bir duygu durumundayım yani bulduklarımdan kaybolmak amacım... Uzun yollar geçiyor gözlerimden, yolculuklar belki de şehrine en yakın yerden...Uğurladım kendimi, el salladım ardımdan, hem su döktüm hem ıslandım, bir zaman tünelinde ışınlandım...
Az gittim, uz gittim, dere tepe düz gittim, koca dağlar aştım, yamacında soluklandım, bıçak sırtı köprülerden atladım, uçurumlardan yuvarlandım, yaralandım, kanatlarımı sardım, bir ağaca yaslandım, azgın sulara kendimi bıraktım dalgaları aştım...
Kurbağa öptüm prens olmadı, kurt gördüm beni yemedi, avcı ise etin ne budun ne diyerek vurmaya bile değmezsin dedi, ejderhaya kafa tutan atmacaydım ama yazık şaşkınlıktan birşey diyemedi, polyanna üzgündü, yalancı çoban pişman, pinokyo burnunu kesmeyi kafaya koymuştu, cadı oturmuş güzelleşeceğini umarak keyifle elmasını yiyordu ses etmedim, yerdeki ekmek kırıntılarını üç kere öpüp başıma koyarken Hansel ile Gretel'i söylenerek andım, ayakkabımın tekini görünür bir yere fırlatıp attım, masal kuşları eşliğinde La Fontaine' e selam verdim, kaf dağına kadar vardım...
Ama varacağımı umduğum yere yine varamadım...
                                                                       
                                                                          ...azazine...

12 Ocak 2016 Salı

Bendeki ''Ceza''


Göğüs kafesim sıkışıyor yine, kalbim topyekun yükselecek belli ki kırılmanın etkisiyle... Cümlelerimin dumanlı başı buzullarla kaplı, kelimelerim ise hep çakıl taşı...Gırtlağıma kadar hüzün doldum gene deyip çarptığım bu kaçıncı kapı? Yıldızların suçu yok ama Güneş hep haklı...
Adımı yalnız söylemen ise çıngıraklı bir yılanın başı...
Sahi sen hiç uykundan adının sert söylenilmesiyle uyandırıldın mı? Anlamı Cennet Ağacı, yaşadığın cehennem azabı...Gözlerimde çocuk telaşı, yüreğimde ise mevsimlerin kışı...Hiç düşündün mü; Ben neden sevmem yağışı???
Sustum, kanayan yaralarımı da susturdum, durmadan akan gözyaşlarımı rüzgarlara savurdum,ciğerimi az yağda kısık ateşte kavurdum...Vasat bahaneler, ucuz kaçışlar, havada kalışlar, saçma sebepler sapandan tuzaklarla vurulacaklar...
Kuş lokumu yer misin? cümlesi ile "ne yani kuştan lokum mu yapmışlar?" diye gözlerini açtığın misafir olduğun evde, tedirginliğine kahkaha atanlardan öğrendin sen terkedilmişliği...Hadi beni terketsene...

                                                                    ...azazine...

11 Ocak 2016 Pazartesi

Bendeki "Suç"

Kimsenin yaşamadığı bir evin kapısını, kapı tokmağını beğendiğin için yıllar sonra çalamazsın, bazı kapıları tekmeleyerek açamazsın...
Davet edilmediğin bir yerden ayrılırken veda edemezsin...Şen kahkahalarla yankılanmış duvarları sahte gülüşlerinle yeniden inşa edemezsin...Salonun ortasında dans eden çiftin aşkını sorgulayamazsın...Şehvetli aşk sözlerini ise istesen de duyamazsın... Kabartma tozuyla abartılmış kelimeleri, cümle içinde kullanamazsın...Kağıda, kaleme yazandan memnun musun diye soramazsın...Eceli korkuyla korkutamazsın...Cesareti sonradan kazanamzsın...Kendine dev aynasında bakmayacaksın...İstesen de bazı şeyleri olduramazsın, olana da mani olamazsın...Rüzgar yoksa saçını savuramazsın...Ne yaparsan yap denizi kıskandıramazsın...Yağmurdan kaçamazsın, ıslanacaksın...Beşeri acılara ise dayanacaksın...Canın yandığında kül olana da dek susacaksın... Ferhat bulacaksın, Mecnuna Leyla olacaksın, Kerem'in Aslı(sı)na uygun davranacaksın...
Ve biliyor musun? Sen bunların hepsini birden YAPAMAYACAKSIN...
...azazine...

Bendeki ''Zaman''




Her yere koşup, hiçbir yere yetişemediğimi fark ettiğim anda aniden durdum, avcının ışığıyla donup kalan dağ tavşanı misali hareketsiz kaldım. Zamanın yanımdan hızla geçip gittiğini rüzgarından anladım. Kolumdaki saate baktım, durmuştu, kim bilir ne kadar zaman önce bozulmuştu?
Zamanın anlamsızlığını biliyordum ama sevmediğim bir şarkının nakaratı gibi dilime dolamış yanımda gezdiriyordum. Bir saat takmayı, birde yağmurda şemsiye taşıyıp ıslanmamayı öğrenemedim. 'Eririm, çünkü çok şekerim' iddialarında değilim tabi ama milletin gözüne sokma tedirginliğini iliklerimde hissetmek niyetinde de değilim.
Yağmurlarda gök yüzüyüm, üzerine düşen su damlasının yeşerttiği tohum değil. Kırk ikindi yağmurları mesela, gökyüzünün öfkesi gibi gelir bana...Kırk gün ikindileri, gürül gürül tükürüyor yüzümüzü de Yarabbi şükür diyoruz, gözlerinden çıkan ateş belki de gözümüzü alan şimşekleri...Bilmiyoruz...
Zamanın en büyük görevi unutturmak mı? Yaraları sarıp sarmalayıp zamanın kucağına bırakıp, zamanla geçer diyoruz, aslında zaman yaraları besliyor, semizlenmiş yaralar takvim yapraklarıyla oynayabilecek kadar büyüdüğünde aniden olmadık yerde benzer bir sızı,bir acı ile çıka geliyor, yıllar önce bir şişe içinde rastgele bir sahilden bırakılmış bilmediğimiz dilde yazılmış bir mektup gibi yabancı, ayrı dağlardaki aynı kar gibi tanıdık...Yenileri severiz ama acının eskisi makbuldür.
İlki tecrübedir, ikincisi yıkım...
Bilmiyor musun?O zaman bekle, zamanla öğreneceksin...
...azazine...

10 Ocak 2016 Pazar

Bendeki "Aşk"



Yalnızken de güzel Haydarpaşa, iskeleye yanaşan Beşiktaş vapuru sen olmasan da köpükler bırakıyor ardında, birbirlerinin elini hiç bırakmayacak gibi sımsıkı tutan sevgililer sen olmasan da var işte, sevgi var demek ki hissi uyandıran bakışlar, gülüşler, sarılmalar mevcut, denk gelemediğimiz ölçüde uzak olsa da...
İnandın mı? İnanma!
İnsanlar hasta ettikleri aşkı, yatak döşek halde terketmişler, dağınık yataklarda cenin pozisyonunda ağlamak ise yine aşka düşen en büyük paymış...Herkesin yelkeni kendi rüzgarına göre ayarlanmış...Her yağmurda ıslanan ahmaklar varmış, her gülüşe aldanan, her şehvetli söze kanan...
Yanlış yerde aradığın aşkı bulamayacaksın elbette...Çünkü aşk utanmamalı bedenin kirinden.
Unutma (!) Sevişmeyi olağanlaştıranlar, sevmekten haberi olmayanlar...
Yorgunum...Ne yani yorgunum diye hafif esen rüzgara karşı oturup sigara içmeyecek miyim,  kulağımda Loudovikos ton -To Àroma çalarken ateşin delisi pervaneyi anımsamayacak mıyım? Delilere saygı duymayacak mıyım, onlardan olmayacak mıyım???
Şşşttttt...
Ben vazgeçmedim, sadece beklemedeyim...

...azazine...

8 Ocak 2016 Cuma

Bendeki "Hayat"



Ezber bozanım ben..Çünkü yola tek başıma ise tek başıma diyerek çıktım.

Öyle el alem ne der ile değil, alemin elinden vazgeçerek, ayağımda çarık elimde asa ile değil, içimden şekerleme tadında küfürler ederek...

Düştüm elbet, kalkmayı öğrendim, sonra nasıl düşmem gerektiğini ve nelerin beni bir daha düşüremeyeceğini...Yeri geldi gözyaşlarımı elimin tersiyle sildim sonra gözyaşlarımdan da vazgeçtim...Bazen küfrettim, bazen bir uğur böceğine şarkı söyledim, karıncaya yardım ettim, bazen bir kelebeğin kanadına dokundum, bazen kendi boğazıma yapışıp nefessiz kaldım, bazen de sadece sebepsiz kahkahaydım. Çeliştim önce kendimle sonra çekiştirildim dünya eliyle...

Dünya' lı olmayı reddediyorum ben. Tepeden tırnağa harama bulaşarak, cennet ehli gibi helal konuşanlarla, bıraksan namus dersi verecek olan yalandan 'ayyyy...durrr... yapma...' diyen varoş bir semtin fingirdek kenar mahalle dilberiyle, dürüstlükten dem vuran ama buna karşı bir sebeple vurulan ticaret erbabıyla, artık salağa yatacak yer bile bulamayan iyi niyet timsali görünüp geçenlerde arkadan çevirdiği bilmem kaçıncı işi kutlamayı ihmal etmediklerimizle aynı havayı solumak istemiyorum çünkü bu kadar basit, bu kadar net...

Komodinin üzerine bırakılmış parayı almayı hak edenler deyince bedenini satan fahişeler dışında akla karakter yoksunu adamlar da gelince bir nebze nefes alabileceğim...Küfürler bedene indirgemeden edildiğinde ağız dolusu küfürler edeceğim...Kuruş hesabına gerek duyulmadığında inanacağım hesapsız, kitapsız olunduğuna, aşk tabiat olaylarıyla ifade edilmediğinde, gülüşler mutluluğun derinliğinde ifade edildiğinde, suskunluklar sadece asaletten sayılmadığında, yer çekimine inat havada bırakılmış duygular olmadığında, barış isterken savaş hazırlıkları yapılmadığında, çıkar ilişkileri hayatlardan çıkarıldığında yeniden isteyeceğim belki de...Ama şimdi değil...Şimdi insanca yaşamak için hiç uygun değil...
...azazine...

5 Ocak 2016 Salı

Bendeki 'Umut'

Biri mektup yazsa bana, öyle dijital cümlelerle değil, kalem, kağıt ve kendi el yazısıyla…Sen bu satırları okuyacağından habersizken diye başlasa…Bir bir sıralasa, kendini devrik cümlelerle anlatsa…Kitaplardan alıntı aşklarla değil, bize yepyeni bir hikaye yazsa…Bilmediğim cümleler içinde adım geçse yada bana yeni bir sıfat bulsa… Birinin tamlayanı olup, tamamlansam… Birinin birisi olmak ve aşkı layık olana bırakmak…
…azazine…

Bendeki 'Hayal'

Bazen bir hayale dalıyorum; Kitap yazmışım, anlatmışım ne var ne yoksa, acıları rafa kaldırmışım sonra…Tüm çevremdekileri süzgeçten geçirmişim, çoğuna da veda etmişim…Bambaşka bir şehirde, rastgele bir köşe başında karşılaşmışım onla yıllar sonra, sorgusuz sarılmışım yine boynuna… Aksiymişim hala ama bu kez sımsıkı sarılıp, dudaklarıma yaklaşıp seni seviyorum demeyi öğrenmiş, bende gözlerime gülmeyi öğretmişim onunla…Kızımız varmış, şımarıkmış…Göz kenarlarımda ki kaz ayakları belirginleşmiş, onunda biraz saçı seyrekleşmiş, yarım gülüşü gamzemi belirginleştirdiğinde aynı şeyi istemişiz biz zaten hep gülüşümüzden öpmeyi sevmişiz.
Sonra kendime geliyorum…Allah aşkına yapma kızım diyorum, yapma Tuğba, ne olur yapma artık bunu kendine…
Hayaldi, ne hayaldi ama? diyorum sonras
ında…
Ne hayaldi! Kızımız ve gülüşünden öpmek kısmı güzeldi…
…azazine…

Bendeki 'Ben'

Bugün taşıyor bardaktaki son damla, bugün asılıyor tüm iyi niyetler…Bıraktım kendimi suçlayıp yapmasaydım gitmezdi palavralarını….Bıraktım, elimi tut derken parmak uzatmamla kaçanı…
Sarı odalar şu tarafta, hadi şimdi dur durabilirsen ama en acısı unutabilirsen diyemeyecek olmam çünkü belli ki unutmuşsun zaten… Vazgeçtim, çünkü çoktan hak ettin… Çünkü sende herkes gibiydin…Aradığın dünyalıktı ben ahireti garantiledim…Öfkesinin kıymeti bilinmeli benim gibilerin…Sen terk etmeyi kazanmak sandın ama yine yanıldın… Ben gidiyorum derken bile kafam sana dönükken, sen gitmem derken nasıl da gidebildin?
Ve sana ayrılan sürenin sonuna geldik…Üzgünüm, ben çok kötü bir şey yaptım senin yüreğime ihanet etmeni izlerken bile sana güvendim, ben seni bekledim…
Ne demiş Frida : ”Beni anlamadın demeyeceğim. Beni anladın. Zaten en dayanılmaz acı buydu. Sen beni anladın. Anladığın anda canımı yaktın.”
…azazine…

Bendeki 'Sen'

Gözünü açar açmaz,gecenin üçü, sabahın beşi ya da bir öğle yemeği vakti demeden beni arayabilirsin… Pudingin dibini sıyırmak gibi keyiflidir bende yalnızlık, muhtemelen onunda dibini sıyırıyor olurum o vakitlerde. Ama bil ki aradığında efendim olamazsın artık… Uzun uzadıya ne anlatmaya çalıştıysam sana, düşündükçe dank edecek kafana ve sen, mesaj atabilirsin öyle zamanlarda… Ama hatırla,  ‘arada bir’ iki satırlıktım ben, müsait değilindim… Ağlayabilirsin,bunu senin yüzünden hayata küskünlüğüme sayarsın.Ben halden anlamam artık, içebilirsin de… Adımı sokaklar da tuba diye sayıklarken uyarılarım aklına gelip, ‘Tamam laaaannn tuğba, tuğba’’ diye isyan edebilirsin, bağırabilirsin de hatta… Biz olamıyoruz demiştin ya, biz oluruz da, biz  seninle olsak olsak herkese rezil oluruz bundan sonra. İyisi mi, sen otur,  düşün, üzül, ağla, bağır, çağır, kendini oyala başkalarıyla…. Ben artık ‘susarsam biter, uyursam geçer’ cinstenim…
Sustum, bitmedi…Uyudum, geçmedi…
…azazine…